Eve dönüş

Bugün 8 yaşındaki yeğenimi okuldan almaya gittim. Eve varışımız 15 dakikalık yürümeydi..

İlk olarak kulaklığımın tekini ona verdim ve ona sevdiği şarkıları açacağımı söyledim. Sırayla Şebnem Paker -Dinle, Madonna- Bonita, Lady Gaga- Bad Romance dinledik ❤

Eve gelmeye yakın merdivenden çıkarken büyük olan basamağa gelince bu basamağı 20 adım atarak yürümesini istedim. Minik adımlar atarak yürüdü. Sonra aynı basamağı 10 adım atarak yürümesini istedim. Daha büyük adımlar atarak yürüdü. Belki neden bunu yaptığımı anlamayacak. Kesirler konusunu öğrenince bu anıyı hatırlatacağım 😄

Bugün okulda öğrencilere etkinlik yaptırdık. Ben birçok öğretmene rağmen konferans salonunda Refik Marul’un mimarlar için hazırladığı Montessori eğitimini anlattığı videoyu 45 dk izlettim. Mutlu muyum? Çok. Elimde olsa tüm Türkiye’ye izletsem. Öyle kıymetli şeyler anlattı ki gönlümüz açıldı..

Bir pazar

5 şubat 2023

Sabah 6:30 da alarmın sesine uyandım. Bilsem’de sınav görevim vardi ve 8 de Derbentte olmam gerekiyordu.

Üstün yetenekli çocukların seçildiği bu sınavda bugün 1. Sınıf ve 2. Sınıfları tablet üzerinden sınav yaptık. Çok tatlılardı. Benim gibi liseli ergenlerle ugraşan birine epey masum geldi haliyle 😄

Bilsem sınav görevi sonrası kendimi zorlayarak gitmek istediğim oyun olan Kafkas Tebeşir Dairesi oyununa gittim. Bertolt Brecht’in yazdigi bir oyundu. 2.5 saat süren bu oyunu pek akıcı bulmadım. Ekşi Sözlükte bol bol entry var bakabilirsiniz

Oyunun kitabını alıp okumak gerek çünkü normalde 6 hikayeyi anlatıyormuş.

Eve giderken çok yorgundum. Hala da yorgunum 😄

Bu hafta gittiğim tiyatrolar:

*Kendi Gök Kubbemiz (4 şubat 2023 – Üsküdar stüdyo sahne) 7/10

*Radyum Kızları ( 4 şubat, 20:00 oturumu Üsküdar Tekel Sahnesi) 8/10

*Kafkas Tebeşir Dairesi (5 şubat 15:00, Mecidiyeköy Torun Center) 6/10

Bir Kore Rüyası

Bugün özel ders verdiğim bir öğrencimin kağıdında -kendince yazdığı- Korece yazılar gördüm. Gittmeyi planladığım 15:00 teki oyun iptal olunca, anı bir kararla onu Kore restoranına götürmeye karar verdim. Gerekli izinler alındı ve hazırlandık. Kadıköy’de Spung adında -benim de birkaç arkadaşın gitmesiyle adını duyduğum- yere götürdüm.

Tteokbokki, tatlı ekşi tavuk, pilav, lahana kimçisi ve turp kimçisini paylaşarak yedik. O kadar mutlu oldu ki bir gün cennete gidersem bu kızın yüzü suyu hürmetine olabilir dedim 😄

Ben ilk defa 10 yıl önce ablam sayesinde gitmiştim ve her daim ona dua etmiştim. Ne mutlu ki bu sefer birinin hayalini gerçekleştirmek bana kısmet oldu ~

Canım benim. Bugün ben de çok mutlu oldum.

Yemek sonrası bir oyuna beraber gittik. (Kendi Gök Kubbemiz) Onun ilk tiyatrosu imiş. Bugün ilkleri yaşadık hehehe

Oyunun sonunda ben aynı yerde başka oyuna daha gidecektim. O geç kalmasın diye eve yolladım

Ayrılmadan önce ona blogspot nasıl açılır onu öğrettim. Sonra Uğur Filmden nasıl film izlenir ve Altyazı dergisinden film yazısı okuma nasıl yapılır. 10 dk içinde hızlandırmış bir entellik dersi verdim. Dediklerimi yaparsan çok nitelikli biri olursun diye ekledim.

Bence işin en güzel kısmı blog açmak. Integramda da çok paylaşım yaptım ama hiç biri bana blog tadını vermedi

İnstegrami hiç aramadığımı farkettim. Bu güzel bir şey. Bakalım daha ne kadar daha yazacağım ve ne anılar yaşayacağım..

d’inginlik

Üç gündür instegramımı dondurdum ve twitterdan çıkış yaptım. Aslında twitterı da donduracaktım fakat twitter bir ay açmadığın takdirde hesabını tamamen siliyor. 2012 den beri var olan bir emeği silmeye gönlüm el vermedi.

İnstegram kullanmayı seviyordum özellikle Saray’da olduğum zaman gezmeme keşfetmeme yönelik destekleyici bir gücü olmuştu. İstanbul’a geldiğimde İstanbulun yoğunluğunun üstüne bana paylaşmak eskisi gibi keyif vermemeye başladı. Bu durumun oluşmasında geleceği görememek ve ülkece yaşadığımız kriz de etkili oldu. Sürekli yeni sorunlarla karşılaşıp bunlar yok muş gibi yaparak, kendimi orda toz pembe yaşıyormuş hissini vermeye çalıştığımı fark ettim. Blogumu, özellikle kpss döneminde düzenli şekilde yazıyordum. Tüm sosyal medyalardan arınmış, hedefe odaklanmış ve onu gerçekleştirmiş bir murvet vardı orda. Galiba ben en çok bu murveti özledim.

Özellikle instegramdan çekilmem bir cok kişide bana aynı şeyin söylenmesine neden oldu: ‘ama öğreniyorduk :)’ evet ögrenip, öğretiyordum fakat bu durumun sürmesi murvette bir değişim sağlamayacaktı. Bakalım bir yıllığına kendi sosyal mecralarımdan çekilme kararımın sonucunu göreceğim.

Winter Sonata

Yıl 2006. İnternetin yeni yeni yaygınlaştığı, kotalı oldugu yillar. Genelde eğlencemiz hala tvde bir şeyler izlemek.

Babam akşam haber ve tartışma programları izlemesinden mütevellit ablam, cnbce dizilerinin tekrarını izlemek için kalkar. Tesadüfen bir diziye denk gelir. Bir iki defa gece rast gelir ve geçer. Sonraki gün o dizinin müziğine denk gelir ve oturur o diziyi izlemeye başlar. Yarın sabah kardeşi yani beni heyecanla uyandıracaktır. ‘Dün gece ne zamandır rast geldiğim dizinin bir bölümünü izledim güzeldi, gece beraber izleyeceğiz. Çin dizisi.’ Ben ısrarla kalkmayacağım desem de ablama karşı gelemem ve beraber müziği dahil olmak üzere izlemeye başlarız. Ben de çok severim. Her gece tuşlu telefonumuza alarm kurar birbirimizi uyandırırdık. Hatta o tuşlu telefona dizinin müziğini de kaydetmistik.

Bu yolda gece parmak uçlarıyla yürüyerek açtığımız diziyi bazen annemiz duyar, üşenmez gece kalkıp : ‘Uykunuz bölünüyor derslerinizi olumsuz etkileyecek’ diye bize kızan annemi ikna ederdik.

Aradan iki yıl sonra Türkçe dublajlı olduğu için Çin sandığımız dizi aslında meşhur bir Kore dizisi çıktı. Adı Winter Sonata.. İki yıl sonra ise hayatımı etkileyen başka bir dizi çıkacaktı o da başka bir yazının konusu.

İnternet geliştikçe Kore dizilerini izleyen kesim büyüdükçe biz toplanmaya başladık. Biz winter sonatayı izlemiş kişiler birbirimizi görünce mutlu oluyorduk.

WordPresse alışmaya çalıştığım şu zamanlarda bu diziye ait bir resim ve diziyi izlemeye bizi ikna eden harika müziklerini buraya video olarak koymak isterdim

Fakat telefondan yazdığım için şimdilik you tube linkini bırakıyorum. https://youtu.be/pisbO7J_AYs

Keyifli dinlemeler ❤

Başlamak..

Blog yazmaya, İngiltere dönüşüm sonrası bana oraları soran kişilere aynı olayları anlatmaktan sıkıldığım için başlamıştım ; anlatacaklarım bittiği için blogumu yazmayı bırakmıştım. Sınava çalışmak için bütün sosyal medya hesaplarımı kapatınca bir boşluğa düştüm tamam sınava çalışıyordum ama bir yandan da yaşadığım şeyleri paylaşmak istiyordum.

O zaman ben ne yapacaktım. Çünkü artık yazmak ve paylaşmak benim için bir ihtiyaç olmuştu.. Ve o zaman tekrar blogumu açtım, derin bir nefesle yaşadığım binbir türlü macerayı iki buçuk yıl boyunca bloguma döktüm.

Blogum bilinmeyen sebeple kapandı ben de atanınca yeni daha profesyonel bir blog açarım düşüncesiyle hesabı geri almak üzerine bir girisimde bulunmadim (pismanim) sonrasinda tekrar blog yazmaya motivasyonum olmadı, sosyal medya hesaplarımı geri açınca tekrar yeni bir blogla uğraşmak istemedim.

Ama blogsuz geçen altı yılda, hiçbir şey bana blogda yazmadaki tadı vermedi. Hep başlamaya çalıştım yarım kaldı. Bu sefer wordpresse kullanımına dair sorularım çözülmüş halde başlıyorum.

*

Yazı yazmaya başlarken hep nasıl başlayacağım ve nasıl bitireceğim soruları beni hep yazarken düşündürdürmüşür. Ama bir başladıktan sonra su gibi gider.

Bu gün bir karar verdim. Daha az sosyal medya, o zaman bu daha çok blog yazı demek. Artık buralarda, gene beş-alti kişinin bildiği blog yazıları yazmaya başlayalım.

Saray’da Ramazan

Yaklaşık üç yıldır Tekirdağ Saray’da yaşıyorum. Beni en çok zorlayan zamanlardan biri de her zaman birlik ve beraber olmaya alıştığım ramazan ayı olurdu. Geçen yıl bir öğretmen arkadaşın ailesiyle bolca vakit geçirmiştim tam bu yıl evet yalnızsın buna alış dediğim bir vakitte komşum sevgili Leman Abla beni iftara çağırıyor. Hem yemek yapma derdi, ne yiyeceğim derdi olmadan ve en önemlisi bir ekmek de olsa paylaşabilmenin mutluluğu vardı. 2022 Ramazanının ilk gününde kadınbudu köfte, patates püresi ,tarhana çorbası vardı. İkinci gününde tarhana çorbası, karnıyarık ve ayran. Bugun yani üçüncü gününde tarhana çorbası ve labada sarması vardı. Keşke fotoğraflarını çekip buraya koysaydım. Blog yazmaya tekrar başladığım bu günlerde buraya uygun veri koyamaya çalışacağım.

Not: 2013 yılının döneminde başlayıp ,2016 yılının haziran ayına kadar yaklaşık 2.5 yıldır yazdığım blogu bu sefer farklı bir blog sayfasında tekrar yazmak bana çok iyi geldi. Bundan sonra daha sık görüşeceğiz sevgili blogum 🙂

Kara Balık ve Tutiname

İlk yazımın konusu blog adımın neden tutinamekarabalik olduğu olacak. ilk kitapla başlayalım.

Kara Balık

“Küçük Kara Balık, güneşin yakıcı sıcağını sırtında hissediyor, bundan zevk alıyordu. Usul usul ve keyifle deniz üzerinde yüzerken “Her an ölümle yüz yüze kalabilirim. Ama yaşayabildiğim sürece ölümü karşılamaya gitmem gerekmez. Bir gün ister istemez ölümle karşılaşacağım; bu önemli değil. Önemli olan benim yaşamamın veya ölümümün başkalarının yaşamını nasıl etkileyeceği…” diye düşünüyordu.

(Küçük Kara Balık / Samed Behrengi)

Kitabın orta kısmında geçen bu paragraf çoğu durumu özetliyor. Elbet bir gün hepimiz öleceğiz. önemli olan sen kendine ne katıyorsun ve başkalarını -iyi yönde- etkileyebiliyor musun.

Kitap, büyük ninesinden dinlediği masallardan etkilenen bir balığın yaşadığı yerden ayrılıp dünyayı keşfetmesini anlatıyor. Kitabın içinde özgürlük, adalet ve sistemi sorgulama teması işleniyor. Kitabın 12 Eylül Darbesi sonucu yasaklandığını hatırlatalım. Bir çocuk kitabının yasaklanması ilginç olsa gerek. Bununla ilgili bir Çemberimde Gül Oya dizisinin bir sahnesi var. İzlemek için tık

304991_10151154086559318_282470801_n

 Burada yazar Samed Behrengi’yi anmadan geçmeyelim. Azeri kökenli İranlı öğretmen, çocuk hikayeleri ve halk masalları yazarı ve derleyicisi. “Ağızdan ağıza dolaşan halk masallarını toplayarak bu malzemeyi Azerî Türkçesi ve Farsça olarak yeniden kaleme aldı. Edebî faaliyetlerinin belki de en önemlisi olan bu çalışmasının yanı sıra Azerbaycan folkloru ve İran eğitim sistemi üzerine eğildi; eğitim sisteminin aksayan yanlarını tespit ettikten sonra çözüm yolları üretti.”

ve hazin son. yazdıkları sakıncalı bulunup 29 yaşında iran gizli servisi tarafından öldürülmüş. Detaylı bir yazı için buraya tık.

Mesleğini çok seven, kendisini sürekli geliştiren, yazdığı kitaplarda adaletten, eşitlikten, inanılan gerçekler peşinde koşmaktan bahseden bir yazar. Üstelik onun öldüğü yaşa yavaş yavaş yaklaşırken onun kıymetini daha çok anlıyorum..

İkinci Kitabımız: Tutiname

Günümüzde Can yayınlarından çıkan bu kitabın yazarı yok, yazarları var. Doğu masallarının en meşhuru Binbir Gece Masallarıdır. Tutiname, çerçeve yazı tarzı (Şehrazat yerine bir papagan gelmiştir) içindeki öyküler bakımından 30 günlük bir binbir gece masalları diyebiliriz. Bize Farsçadan çeviren ise Türkiye Edebiyatının yeri doldurulmaz büyük ustası: Behçet Necatigil.

‘Doğu edebiyatının, Binbir Gece Masalları tarzında anla­tılmış, yazılmış pek çok metni var. Tûtînâme, bunlardan bi­ri. Kaynağı Sanskritçe, günümüze kalan en eski yazmalarsa Farsça. Tûtî, bildiğimiz papağan. Türkçede dudukuşu da deniyor. Bu nedenle kitabın adına “Papağanname” ya da “Dudukuşunun Hikâyeleri” de denebilir. Hikâye kısaca şöyle: Tacir Said, bilgili, akıllı bir papağan edinir. Sonra işi nedeniyle denize açılır; papağanına da o yokken karısına göz kulak olmasını öğütler. Güzel karısı Mah-ı Şeker, bir zaman sonra bir âşık edinir. Papağan da onu âşığına göndermemek amacıyla her gece Mah-ı Şeker’e hikâyeler anlatmaya başlar. Bu iş tam otuz gece sürer. Kıssalar, ibretli masallar, hayvan hikâyeleri… ‘

page5

(Kitap hakkında başka bir yazı okumak isteyenler için buraya tık.)

ilk yazının sonuna gelirken, bu blogu açmamla bu iki kitabı seçmemdeki amacım tutiname gibi farklı konulardan bahsederken; kara balık gibi hayatı keşfetme, sıradan bir insan olmama, eşitlik ve adalet çizgisinden ayrılmama gibi değerleri göz önünde tutacağım.

Şimdilik bu kadar. Serçava.